ipliği pazara çıkmak
Verb
alacaklılarıyla anlaşmaya varmak
Verb
(a) aklı başına gelmek, aklını başına toplamak, (b) ayılmak, açılmak.
alacaklılarıyla anlaşmak
Verb
alacaklılarıyla uzlaşmak
Verb
alacaklılarıyla anlaşmaya varmak
Verb
tahammülünün son haddine gelmek
Verb
tahammülün son haddine gelmek
Verb
en üst noktasına varmak
Verb
(a) olgunlaşmak, (b) dönüm noktasına varmak, (c) baş vermek.
(a) (sivilce vb.) cerahat toplamak, (b) hâd safhaya ulaşmak, buhranlı bir aşamaya girmek.
The international crisis came to a head and war was declared.
Now matters are comig to a head: Şimdi işler gerginleşiyor/ hâd safhaya giriyor (Şimdi dananın kuyruğu kopacak).
başarıyla sonuçlanmak
Verb
bir anlaşmaya varmak
Verb
bir anlaşmaya varmak
Verb
bir anlaşmaya varmak
Verb
kavgaya/vuruşmaya başlamak, yumruk yumruğa gelmek.
They came to blows over the referee's ruling:
Hakem kararı üzerine yumruk yumruğa geldiler.
göğüs göğüse dövüşmek
Verb
şans eseri birşey yapmak
Verb
rastlantı eseri birşey yapmak
Verb
birşey yapmak için gelmek
Verb
birşey yapmaya gelmek
Verb
birşeyi yapar hale gelmek
Verb
birşeyi yapmaya başlamak
Verb
(a) başı derde girmek, güçlükle karşılaşmak, (b) başarısızlığa uğramak, (c)
come to grief over … : … için kederlenmek.
(a) felakete uğramak, ıstıraba duçar olmak, belasını bulmak.
She rode fast down the hill but came to grief and fell. (b) başarısızlığa/akamete/husrana uğramak,
mec. suya düşmek.
Although he worked hard, his plan came to grief.
(a) ciddiyetle ele almak, işe ciddiyetle sarılmak, (b) (güreşte) rakibini sımsıkı yakalamak.
(a) rastlamak, karşılaşmak, (b) kavgaya/mücadeleye tutuşmak.
come to grips with the enemy: düşmanla
kapışmak.
The two enemies came to grips.
ele gelmek/geçmek, alınmak.
(a) eline geçmek, (b) gelmek, vasıl olmak.
come/fall into someone's hands: (birisinin) eline geçmek/düşmek.
We fell into enemy's hands: Düşmanın eline düştük.
gırtlak gırtlağa gelmek
Verb
bir kimseye zarar gelmek.
My brother's ship was caught in a storm but he came to no harm (=no harm came to him): Kardeşimin gemisi fırtınaya yakalandı, fakat kendisine bir zarar gelmedi.
(a) (köpek) sahibinin arkasından gitmek, (b) itaat etmek, (c) aynı fikirde olmak.
(a) (köpek) sahibinin peşinden gitmek, peşini bırakmamak, (b) (şahıs) uslanmak, boyun/baş eğmek, dize/yola gelmek, itaat etmek.
kendinde olmak, şuuruna hâkim olmak.
He is not himself: Kendinde değil.
He feels himself again:
Kendine (tekrar normal haline) geldi.
(yaş , yetenek , servet sonucu eninde sonunda) bir duruma gelmek
Verb
(a) canlanmak, ayılmak, dirilmek, hayata kavuşmak, (b) âdetâ canlı olmak.
A writer whose characters come to life.
(a) ayılmak, kendine gelmek, (b) neşelenmek, şenlenmek, coşmak, canlanmak, (c) ilgi/heyecan duymak.
meydana çıkmak, aydınlığa kavuşmak.
boşa gitmek, heba olmak, sonuçsuz olmak/kalmak.
boşa çıkmak, suya düşmek, akamete uğramak.
Her efforts came to naught = nought: Bütün çabaları boşa çıktı.
boşa gitmek, heba olmak, sonuçsuz olmak/kalmak.
(a) kendine gelmek, ayılmak, (b) kendine/iradesine hâkim olmak.
kendine gelmek, ayılmak, şuuruna hâkim olmak.
vaki olmak, hali … olmak, başına (bir iş/felaket vb.) gelmek, sonu …'e varmak.
His hopes of success did not come to pass: Başarı umutları gerçekleşmedi/suya düştü.
vaki olmak, vukua gelmek, hasıl olmak, husule gelmek.
olmak, vukua gelmek, meydana gelmek, zuhur etmek.
Things have come to a pretty pass: (a) işler
şimdi yoluna girdi; (b) işler tam bir çıkmaza saplandı.
Things have come to such a pass that … : İşler öyle bir duruma girdi ki …
iktidara gelmek
Verb, Politics-Intl. Relations
iktidara geçmek
Verb, Politics-Intl. Relations
birinin yardımına koşmak
Verb
birinin seviye sine inmek
Verb
biri tarafından fark edilmek
Verb
birinin aklına gelmek
Verb
kötü bir noktaya varmak
Verb
uzlaşmak, anlaşmak, anlaşmaya varmak.
(a) uzlaşmak, anlaşmak, (b) teslim olmak, kabul etmek.
patlama noktasına gelmek
Verb
kaynama noktasına gelmek
Verb
iki şıktan birini tercih etmek zorunda olmak
Verb
kriz durumuna gelmek
Verb
asıl konuya dönmek/gelmek, sadede gelmek.
belli bir duruma ulaşmak
Verb
önemli bir başarı elde edememek
Verb
henüz gelmemiş olmak
Verb
kafası yerine gelmek
Verb
(sonuca) varmak/ulaşmak, müncer olmak.
What do our choices in this matter come down to?
dilenci durumuna düşmek
Verb
gerçeğe dönmek, Hanyayı Konyayı anlamak, kafasına tak demek, ayakları suya ermek.
elden ele geçip birine ulaşmak
Verb
dönüp dolaşıp birinin eline gelmek
Verb
her şey eninde sonunda birşeye dayanmak
Verb
her şeyin başı birşey olmak
Verb
(a) farkına varılmak, idrak edilmek, anlaşılmak, (b)
argo kafasına dank etmek. (c)
chickens come home to roost
k.d. insan (yaptığı fenalığın vb.) cezasını/ecrini çeker/ettiğini bulur.
Her selfishness will come home to roost some day: Günün birinde bencilliğinin cezasını çekecek.
(a) çok etkilemek, (b) farkına varmak.
At last it's come home to me how much I love parents.
(eylem) geri tepmek, kendi başına patlamak, ettiğini bulmak.
Evil deeds come home to roost: İnsan ettiğini bulur.
aklına esmek aklından geçirmek
Verb
az kaldı katil olmak
Verb
birini arzuladığını açıkça belli etmek
Verb
birini cinsel olarak cazip bulduğunu açıkça belli etmek
Verb
birşey konusuna gelmek
Verb
önce anlaşmadığı bir konuda fikrini değiştirmek
Verb
birini veya bir yeri ziyaret etmek
Verb
yapılacak bir işi ileri atıp durdurduktan ya da önlenmesi olanaksız olaylar yüzünden geciktikten sonra o işi yapacak duruma gelmek
Verb
limana sağ salim girmek
Verb
(a) yaklaşmak, … derecesine erişmek, (belirli bir seviyeyi) tutturmak, eşit olmak.
Your recent work hasn't come up to your earlier standards. (b) yetişmek, ulaşmak, yaklaşmak.
He came up to us in the street.
birşeyi yerine getirmek
Verb
(Br) Londra'ya gitmek
Verb
yolculuk etme serbestliği
beklenilen siparişler
Noun
bir davete gitmeyi vaat etmek
Verb
istenilen koşulları sağlamak, isteğe uygun olmak.
vuku bulmak, meydana gelmek, maksada ulaşmak.